Serik Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

Serik Evde Masaj Hizmetleri – Masör Ece

Serik Evde Masaj fenalık, saygılı bir uzaklığı sürdürüyordu hep. Kötülük temsilcilerini sadece Şeytan, Cadı, Öcü gibi efsanevi kişiler olarak düşleyebiliyordum… Onları etten kemikten birer varlık olarak karşımda göremediğim, elimle dokunup duyamadığım için, birer kavram, birer anlam haline indirgemiştim. Kötü, fenalık yapar diye bellemiştim bir kez.

Bu, ateşin yakması benzer biçimde doğal, kaçınılmaz, sorgusuz sualsiz kabul edilmesi gereken bir durumdu. Cehennem kötülerin gitmesi mutlak yer ve bitip tükenmez acılar, işkenceler de fenalüklerin bozulmaz yazgısıydı. Fenalerin acı çekmesine üzülmek, onlara acımak, bir anlamda tanrıya karşı çıkmak şeklinde geliyordu bana. Hakikaten de, ne Cücelerin Pamuk Prenses’in analığına giydirdikleri kızgın kordan ayakkabılar, ne büyücü Lucifer’i yakıp kavuran cehennem alevleri, aklımda bir fizik acı düşüncesi uyandırmıyordu. Bir dudağı yerde bir dudağı gökte Araplar, devanaları, cadılar, şeytanlar, üvey analar ve işkence yapanlar, tüm bu insandışı yaratıklar, soyut bir gücü temsil ediyorlardı.

Serik Evde Masaj

Serik Evde Masaj hak ettikleri yenilgilerin de yine soyutlanmış acılarla yoğunlaştığına inanıyordum. Louise ve kardeşimle beraber Lyon’a giderken, en nihayetinde fenalükle yüz yüze geleceğim umudunu besliyordum. Uzak bir akraba çağırmıştı bizi. Şehrin derhal dışındaki koca bir parkın içindeydi evleri. Annem, gideceğimiz evdeki çocukların öksüz olduğunu, anneleri olmadığını, her vakit terbiyeli davranmadıklarını ve bazı geceler dua etmeyi unuttuklarını söylemişti bana.

Serik Evde Masaj ben yakarış ederken, benimle alay ederlerse alınmamam gerektiğini, çünkü yaşlıca bir tıp profesörü olan babalarının tanrıya inanmadığını anlatmıştı. Kendimi, aslanların önüne atılmak üzere olan, beyazlara bürünmüş Azize Blondine şeklinde görüyordum, fakat hiç kimse çıkıp da beni Azize payesine erdirecek bir şeyler yapmıyordu. Sirmione Amca sokağa çıkarken, “Allaha ısmarladık” dediğine göre, tanrıyı inkâr ediyor olamazdı. Yaşlan on ile yirmi arasında değişen kuzenlerimin ise, gerçekten de garip huylan vardı.

Bahçe parmaklıklarının arasından, dışarıda sokakta oynayan çocuklara taş atarlar; boyuna birbirleriyle kavga edip dövüşürler, geri zekâlı evlatlık kıza yapmadıklarını komazlar, geceleri, kızcağızı korkutmak için babalarının çalışma odasında duran çarşafa sarılı iskeleti sürüyerek dışarı çıkarırlardı. Bu davranışlarından pek de hoşlanmamakla birlikte yapmış olduklarını hepten zararlı da bulmuyordum. Kuzenlerimde bulacağımı sandığım, fenalüğün o kapkara uçurumlarıyla karşılaşmamıştım.