Serik Masaj Salonu-Masöz Esra Hanım

Serik Masaj Salonu-Masöz Esra

Serik Masaj Salonu-Masöz Esra Florence’i seviyordu, fakat onu sarsıp kendine getirmek veya bir tokat atıp o müzik sehpasının önünde sırtı dimdik durur pozunu bozmak, şimal Oxfordlu terbiye kurallarından uzaklaştırmak ve durumun ne kadar basit olduğunu ona göstermek istiyordu: Önlerinde uzanan sınırsız bir kösnül özgürlüktü, ellerini uzatsalar alabilirlerdi, hatta rahip bile kutsamıştı onu -bedenimle tapıyorum sana-, pis, keyifli, çıplak bir özgürlük, çatısız, bir ihtimal harap, göklere doğru yelpaze benzer biçimde oluşturulan kubbesiyle Edward’ın imgeleminde büyük bir imgesel katedral gibi yükseliyordu.

Orada birbirlerine sımsıkı sarılarak ağırlıksız bir durumda yukarılara sürüklenecekler ve birbirlerinin olacaklar, solukları kesilerek birbirlerini her şeyi unutturan vecd dalgalarına gark edeceklerdi. Bu kadar basitti! Nasıl söyleyeceklerini bilemedikleri veya anlatmaya cesaret edemedikleri tüm o şeyleri baskı altında tutarak burada oturmak yerine neden şimdi orada değillerdi? Ve onları engellemiş olan neydi? Kişilikleri ve geçmişleri, cehaletleri ve korkuları, çekingenlikleri, titizlikleri, hak görmemeleri, deneyimsiz olmaları yahut rahat davranamamaları, sonrasında dinsel yasakların ucuna takılmaları, İngilizlikleri ve sınıfları ve tarihin kendisi.

Serik Masaj Salonu-Masöz Esra

Fazla bir şey değil. Edward elini çekti, Florence’i kendine yaklaştırdı, kendini mümkün olduğunca tutarak dudaklarından öptü, dilini uzatmamıştı. Onu sırtüstü, başı koluna yaslanacak şekilde yatağa uzattı. Aynı kolundan destek alarak kendisi de yan yattı, Florence’e baktı. Kıpırdadıklarında yatak iniltili gıcırtılar çıkardı, o yataktan geçmiş başka balayı çiftlerinin iziydi bu, şüpheşuz hepsi de kendilerinden daha ustaydılar. Onları düşününce kahkahasını zor tuttu Edward: Koridora taşan, alt kattaki resepsiyona, zamanın gerisine kadar giden ciddi görünümlü bir kuyruk. Onları hiç aklına getirmemeliydi, güldürü cinselliği öldürürdü. Florence’in kendisinden korkacağı düşüncesini de kafasından uzaklaştırmalıydı.

Buna inanacak olursa aslabir şey yapamazdı. Florence kollarında uysalca yatıyordu, gözleri hâlâ gözlerinde, yüzü gevşek ve anlaşılmazdı. Uyur benzer biçimde muntazam ve derin nefes alıyordu. Edward onun adını fısıldadı, bir kez daha onu sevmiş olduğini söylemiş oldu, Florence gözlerini kırpıştırdı, dudakları aralandı, belki de razı oluyordu, hatta karşılık veriyordu. Edward serbest olan eliyle Florence’in külotunu sıyırmaya başladı. Florence gerildi fakat karşı koymadı ve kalçasını yataktan kaldırdı, yahut biraz kaldırdı. Yine şiltenin yaylarının yahut karyolanın o acıklı gıcırtısı, ilkbaharda meleyen kuzular gibi.